Küçükpehlivan, “Ar-Ge destekleri yeterince ticari ürüne dönüşmüyor”

“Kıyaslamayı dış dünya ile yapmalıyız”

Moderatör Uğur Küçük’ün, “Pandemiden günümüze yaşanan dijitalleşme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna cevaben Küçükpehlivan, ülkemizde hızlı bir değişim yaşandığını; ancak esas kıyaslamayı dış dünya ile yapmak gerektiğini söyledi: “Kendi içimizde baktığımızda, dijitalleşme hayatımızı değiştirmiş gibi görünüyor. Ancak esas kıyaslamayı dış dünya ile yapmak lazım. Oradaki değişim çok daha radikal. Orada 20 yıl öncesinin ilk 50 şirketine baktığınızda, enerji ve otomotiv şirketleri varken; günümüzde artık bilişim şirketleri var. Türkiye’ye baktığınızda durum öyle değil. Hala ya sanayi ya da bankaları önde görüyorsunuz. Bizde sektör rakamlarına bakacak olursak, özellikle son 5 yılda TL bazında artan bir büyüme görünmekle birlikte; dolar bazında yıllık yüzde 10-20 arasında küçülen bir sektör, yani bilişime ülke olarak daha az para harcıyoruz.”

“Ar-Ge destekleri yeterince ticari ürüne dönüşmüyor”

Konuşmasında, devletin piyasa oyuncuları ile ilişkisinin aslında iyi olduğuna dikkat çeken Küçükpehlivan, bu anlamda gerek Ar-Ge, gerekse ihracat desteklerinde ciddi programlar uygulandığını belirtti. Bu alanda yaşanan sıkıntılara da değinen Küçükpehlivan, sektörde maalesef bu programları kullanabilecek seviyede olmayan birçok işletmenin olduğunu; öte yandan çok fazla Ar-Ge desteğine rağmen, bitirilmiş Ar-Ge’lerin ticari ürüne dönüştürülemediğine dikkat çekti.

Uzaktan çalışma da beyin göçü mü?

Pandemi ile birlikte sektörün çok ciddi bir eleman kaybı yaşadığını vurgulayan Küçükpehlivan, mevcut mezun sayılarının da yeterli olmadığını söyledi. Çok iyi planlanamayan ve YÖK sisteminden dolayı mezun olunca çalışmayacağı alanda okuyan, yüzbinlerce öğrencinin olduğuna dikkat çeken Küçükpehlivan; bu öğrencilerin çok hızlı bir şekilde bilişim sektörüne yönlendirilebileceğinin altını çizdi: “Pandemi sürecinde San Francisco’daki bir şirket baktı ki elemanları ofise gelmeden de çalışabiliyor. O zaman İstanbul’dan da çalıştırabilirim dediler. ABD’de 10 bin dolar verdiği personel yerine, Türkiye’deki çalışanına 5 bin dolar veririm dedi. Bu yönüyle ciddi bir kayıp yaşandı ve halende yaşanıyor. Türkiye’den yurtdışına çalışma, döviz kazandıran faaliyet gibi görünüyor ama çarpan etkisi dolayısıyla aslında büyük bir kayıp. Yazılımı bir kere üretir ve yüzlerce kere satabilirsiniz. Dolayısıyla yazılımı bir Türk şirketi yazarsa ve o yazılımı yüzlerce kez satarsa, bu Türk şirketinin geliri olur. Ama siz o yazılımcıyı yurtdışı bir şirkette istihdam ederseniz, o kişi bir kerelik döviz geliri (maaş) elde etmiş olur. Dolayısıyla biz o büyük kazançtan mahrum hale geliyoruz. Bu durumun, sektörümüz için resmen bir kas erimesi olduğunu söyleyebiliriz.”

Yeni bacasız sanayi, yazılım

Türkiye’de sanayi üretiminin, yazılımla çok ciddi bir şekilde buluşması gereğine vurgu yapan Küçükpehlivan, fiziki bir mala bağlı olmadan ihracatı yapılabilir ürünlerin, günümüzde yaklaşık 2,5 milyar dolar olduğunu ve ilk hedef olarak bu rakamı 5 milyar dolara çıkarmayı istediklerini söyledi.

Güncel teknoloji ve dil eğitimi

Son teknolojiye ulaşmakta İngilizcenin önemine vurgu yapan Küçükpehlivan, yeni üniversite mezunlarının güncel bilişim teknolojilerine adapte olabilmeleri için sektör olarak altı ay ya da bir yıl eğitim vermek zorunda kaldıklarını ifade etti: “Önümüzde Macaristan, Polonya gibi örnekler var. Bu ülkeler ilk önce düzgün bir İngilizce eğitimini, ortaokul lise müfredatlarında çözmüş oluyorlar. Dolayısıyla üniversiteye gelmiş bir öğrenci, dünyada şu an üretilmekte olan en son teknolojiye İngilizce ulaşabilir durumda. Bizim temel sorunumuz ise üniversiteden mezun arkadaşlarımız bize geldiklerinde, öğrendikleri konular sektörde zaten bitmiş, eski teknolojiler oluyor. Biz sektör olarak onlara tekrar altı ay, bir yıl eğitmek zorunda kalıyoruz.”

Performans çıktıyla ölçülür

Performansın, pandemi sonrası girdi ile değil, çıktıyla ölçülmesi gerektiğini öğrenmeye başladığımızı vurgulayan Küçükpehlivan; asıl önemli olanın, mesaide geçen süre değil, ne kadarının üretime yansıdığının ölçülmesi olduğunu söyledi: “İşe gelmeyi üretim yapmak sanan bir kültürümüz var. Sabah 08:00’de kartı bas, akşam 17:00’de servise bin. Bu sürenin yüzde kaçı üretime yansıyor? Dolayısıyla pandemi ile birlikte, (aslında bilişim sektörü bunu çoktan yapıyordu ama) diğer sektörler de performansın girdi ile değil çıktıyla ölçülmesi gerektiğini öğrendiler. Dolayısıyla bu süreçte ciddi bir eğitimden de geçiyoruz.”

Ciddi bir Startup kültürümüz var ama!

Kayıt dışı ekonomi yüzünden Startup’lara yeterince fon gitmediğini belirten Küçükpehlivan; mevcut durumu, “Tohum var, su yok” şeklinde özetledi: “Temel sorun şu ki çok ciddi bir Startup kültürümüz var. Ancak Startup’lara gelen fonlar, aslında başka yerlerde, ciddi gelirleri olmayan ‘yüzde 1,2 faiz almak yerine ‘Startup’a para yatırayım, belki üç beş katına çıkarırım’ diyen insanların parasını yatırdığı bir yer. Türkiye’de ise vergilendirilmemiş ciddi bir arsa ve gayrimenkul sorunu var. Cebindeki parayı bırakın, elindeki fabrikayı satıp inşaat işine giriyor. Neden? 3 milyona mal edip, 5 milyona tapuda devir yapılıp, 20 milyona satılıyor. 15 milyon lira kayıt dışı, ekonomide kaybolup gidiyor. Dolayısıyla Türkiye’deki temel sorun, alternatif kayıt dışı ekonomi yüzünden, fonlar bu tür Startup’lara yeterince gitmiyor. Yani tohum var su yok.”

Yazılı ve Görsel Basında Başarsoft

Bizden Haberler’i İncelediniz mi?