ST Endüstri Radyo’da Çetin Ünsalan’ın hazırlayıp sunduğu, ‘Reel Piyasalar’ programına konuk olan Başarsoft CEO’su ve TOBB Türkiye Yazılım Meclisi Yazılım İhracatı Komite Başkanı Alim Küçükpehlivan; ülkemizde tüketilmek üzere algılanan bir teknoloji anlayışının hakim olduğuna vurgu yaparak, Ar-Ge teşvik sisteminin ticari ürün odaklı olması gereğine dikkat çekti.
Konuşmasında, DPT’nin kapatılmasının ardından uzun soluklu planlama yapılamadığına dikkat çeken Küçükpehlivan, ülkemizdeki Ar-Ge eksikliğinin Tübitak, Kosgeb gibi kuruluşlarla önemli ölçüde desteklenmesine rağmen, teşviklerin ticari ürüne dönüştürülemediğini dile getirdi: “Zaman içinde gördük ki; birçok firma seriye bağlamış şekilde Ar-Ge projesi veriyorlar. Biri biterken diğeri başlıyor. Yapılan Ar-Ge’nin sonucunda çıkan fikrin-ürünün raflara gitmesine, satışa geçmesine kimse bakmıyor. Bu durum, amaçlanandan kopuk bir israf oluşturuyor. Gerçekten ürüne dönme ihtimali olmasa da Ar-Ge yapılır hale geliyor. Zaten kaynakları kısıtlı bir ülkeyiz.”
“Uzun soluklu planlama yapan DPT’yi bile kapattık”
Çetin Ünsalan’ın “Üretime inanan bir insanım; ancak neyi, niye yaptığımız belli olmalı.” sözlerine karşılık Küçükpehlivan, Ar-Ge sisteminin, aslında yüksek nitelikli bilgi ile belirli bir konu üzerinde alternatifleri denemek ve çözümleri araştırmak olduğunu söyledi: “Bildiğiniz bilgi kadar alternatifleri denemeye tabi tutabilirsiniz. Yabancı ülkelerde gördüğümüz, uzun dönem planlamalar yapabilmelidir. Biz maalesef ülkeyi uzun soluklu planlayabilen DPT’yi bile kapattık. Birincisi, kendiniz akıl üretebilir ve bu aklı kullanabilirsiniz. İkincisi, dış akla ulaşıp başka ülkelerde yapılan bilimsel üretimler, araştırmalara bakabilirsiniz. Bir konuda Ar-Ge yapılmadan önce dünyada bu konuda yapılmış çalışmaları tarayıp, onların üstüne bir şey koyabilmelisiniz.”
Ezberci yerine, sorgulayıcı eğitim
Ar-Ge çalışmalarında dış akla ulaşmanın önündeki en temel sıkıntının, yabancı dil eğitiminde yaşandığını belirten Küçükpehlivan, şunları söyledi: “Bizim iyi bir yabancı dil eğitimi ile dış akla ulaşabilir hale gelinmesini sağlamamız lazım. Eğitim sistemine ilişkin bir diğer sorun ise temel bilimlerde ezberci eğitimden, sorgulayıcı-tartışıcı eğitime geçilmesi lazım. Avrupa’da Amerika’da, gördüğüm birçok ülkeden biliyorum; burada gördüğümüz şey, bir öğrencinin başarısını sınavla şunların hangisini biliyorsun yerine; bir proje verip bu sorunu nasıl çözersiniz diye birlikte çalışır, bir sonuç üretir hale getiren bir eğitimden geçiriyorlar.”
“Gerçek değer yaratanların şevki kırılmamalı”
Ar-Ge desteklerinde, caydırıcı tedbirlerin de alınması konusunu dile getiren Küçükpehlivan, bu sayede iyi niyetli, üretim odaklı çalışılan proje sahiplerinin de küstürülmeyeceğini kaydetti: “Diyelim ki benim şirketim üç tane Ar-Ge projesi başvurusu yaptı. Dördüncüyü yaptığım anda denilmeli ki bunlardan hangileri üretime geçti. Geçmediyse, yeni başvurun için desteğim yüzde 50-40-30 denmesi lazım. Yani o caydırıcılığın görülmesi lazım. Bir de iyi niyetli çalışılmış ama bir noktada tıkanmış olabilir proje. Orada da kamu desteğinin sağlanması lazım. Rafta olmayan, satılmayan birçok potansiyele yatırım yapılıyor. Sadece Ar-Ge danışmanlığından ciddi istihdamlar sağlayan firmalar oluştu. Gerçekten o alanda değer yaratabileceklerle, ‘mış gibi’ yapanları aynı kategoride değerlendirdiğiniz gün, insanların şevki kırılır ve ardından beyin göçü de oluşur.”
Bizdeki teknoloji algısı tüketilmek üzere
Küçükpehlivan, internet ile tüm dünyanın ortak ürettiği bilgilerin erişilebilir hale geldiğini; ancak önemli olanın bu imkanı kullanıp değer üretebilecek nüfusun olduğunu söyledi. Konuyla ilgili olarak İspanya örneğini veren Küçükpehlivan şunları söyledi: “Ülke olarak geçen yıla göre daha ileri gitmiş olabilirsiniz. Bu sizin kendinize göre başarınızdır. Ama sizinle aynı zamanda başlayıp, aynı kaynaklarla sizden daha fazla ilerleyen varsa; siz artık başarılı değilsiniz demektir. Bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir. İspanya örneğini vereyim mesela. Bizim nüfusun yarısı kadardır. Bizden 5 kat daha fazla bilişim ihracatı yapmaktadır. Yani bizim on katımız kadar değer üretiyorlar. Son zamanlarda bu örneğe Vietnam eklendi. Baktığınızda temel fark eğitim. İnternet geldi ve tüm dünyanın ortak ürettiği bilgilere erişilebilir durumda orada duruyor. Ama bunu kullanabilecek-değer üretebilecek bir nüfusunuz yoksa, bunun hiçbir değeri yok.”
Kaynakların doğru kullanımı: Suudi Arabistan, Dubai örneği
Ülke kaynakların doğru kullanımlarına Suudi Arabistan ve Dubai örneklerini veren Küçükpehlivan, amaçlarınıza uygun kurguyu oluşturup-planlayıp, o çerçevede harekete geçilmesi gerektiğini söyledi: “Suudi Arabistan örneğine bakalım. Şu an çölde güneş enerjisi tarlaları oluşturuyorlar ve Hindistan’a enerji kablosu döşüyorlar. Hindistan bugün dünyanın en kalabalık ülkesi artık. En ucuz iş gücünün olduğu yer ve üretim oraya doğru kayacak. Dolayısıyla enerjiye ihtiyaçları var. Suudi Arabistan’da ise zamanı bitmek üzere olan petrolü ve milyonlarca km kare çölü var; güneş enerjisi üretiyor. Dolayısıyla elinizdeki ile en iyisini yapmaya çalıştığınızda, doğru atılımlar yaparsınız. Dubai örneğine bakacak olursak; ellerinde hiçbir şey yok. Ama düşük vergi ve nitelikli insan gücünü mutlu edecek, güvenlikli bir ortam sunuyorlar. Bugün siz hiçbir batılı üst düzey yöneticiyi ailesiyle birlikte Suudi Arabistan’a taşıyamazsınız. Ama Dubai’ye gitmek isterler. Okullar, spor tesisleri düzgün, çocuğunun ABD ya da İngiltere’de alabileceği eğitimin aynısını kurgulamışlar. Bunu sağladığınız zaman, yüksek nitelikli insanları oraya taşıyabilirsiniz.”